KENDİNİZİ ÇALIŞTIĞINIZ YERE NE KADAR AİT HİSSEDİYORSUNUZ?
Atalarımız için, iş yükünü paylaşan ve birbirini koruyan bir gruba ait olmak hayatta kalabilmek için şarttı. Geçmişten gelen bu bağlantılar nedeniyle beynimiz bizi aidiyet duygusuna motive edecek şekilde kodlanmıştır. Nöroloji bilim alanında yapılan son araştırmalara göre, sosyal ihtiyaçların da gıda ve su gibi hayatta kalmak için gerekli olan birincil ihtiyaçlarla aynı sinir ağlarını kullanarak yönetildiği ortaya çıkmıştır.
İnsanoğlu olarak var olduğumuz andan itibaren ilişkilerimizi güven olgusu etrafında kurmaya meyilli olmuşuzdur. Bu yüzden sosyal ihtiyaçlarımız doğrultusunda girdiğimiz her ortamı ve tanıştığımız her insanı beynimizde sürekli olarak analiz etme gereği duyarız. Etrafımızdaki insanlara güvenip güvenmememiz gerektiğini ve bu insanların dost mu yoksa düşman mı olduklarından emin olmak isteriz. İnsanların en önemli sosyal ihtiyaçlarından olan ‘güven’ ve ‘aidiyet’ kavramları iş yerlerinde de göz ardı edilmemelidir. Ofislerde aidiyet hissinin sağlanması sadece çalışanların işlerini keyif alarak yapmalarıyla sınırlı kalmaz. Aynı zamanda onların önemli bir motivasyon kaynağı haline gelerek üretkenliklerini ve başarılarını da artırır.
Güven duygusunun tehdit edildiği ve dostluk kavramının gelişmediği ortamlarda; endişe, motivasyon düşüklüğü ve görevlerden kaçınma gibi sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Böyle bir ortamda iş birliği yapmakta imkansızlaşır. Beyindeki tehdit mekanizması çalışmaya başladığı zaman, problem çözme kabiliyeti azalır, ince bilgileri algılama yeteneği kaybolur ve hatalı varsayımlarda bulunma konusunda eğimli hale gelinmeye başlanır.
Güven duygusunun hakim olduğu ortamlarda, çalışanlar sorunları çözmek için daha fazla seçenek bulmakta, daha anlayışlı ve iş birliği yapmaya daha eğilimli oldukları gözlemlenmiştir. Dolayısıyla bu bireyler genel olarak daha yüksek bir performans sergilemektedirler. Çalışanlar bir takıma ait olduklarını hissettikleri zaman, kendilerini başarı odaklı bir şekilde motive ederler ve yaptıkları işi de daha fazla sahiplenirler.
Çalışanların aidiyet duygularını pekiştirmek için tasarımsal anlamda neler yapıyoruz?
Çalışanlar için mutlu, huzurlu, güven ve iş birliği içerisinde çalışabilecekleri mekanlar yaratmak temel prensiplerimizin başında geliyor.
Aidiyet duygusu çok ön planda olmayan ve daha bireysel yaşamaya başlayan y kuşağının hâkim olduğu günümüz iş dünyasının ofislerinde, ‘’aidiyet’’ kavramı daha da önemli bir hale gelmiştir. Çünkü her ne kadar takım çalışması yapmaya yatkın olsalar da bireysellik yaklaşımları ön plandadır. Önceki kuşaklar gibi bulundukları yere tam olarak bağlanamazlar. Fırsatları değerlendirerek, olanakları daha iyi bir yere geçmeye oldukça yatkındırlar. Y kuşağı bireyler için şirketin marka etiketinden çok sahip olduğu mekanlar ve teknolojik donanımları önemlidir.
‘Sabah ofisimize adım attığımız ilk anda ferah, iç açıcı ve keyifli bir mekâna girmenin ve güzel bir kahve alıp çalışma masamıza geçerek soft bir müzik eşliğinde, bilgisayarımızı açmanın verdiği hazzı biz çok iyi biliyoruz ve sizin de deneyimlemeniz için bütün özverimizle çalışıyoruz.’
Bir çalışma ortamında aidiyet kavramından bahsedilebilmesi için, içerisinde zaman geçiren bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlık durumlarının, çalışma motivasyonlarının ve sosyal imkanlarının en üst düzeyde tutulması gereklidir. Çalışanlar iş yerlerine gelirken, sadece yoğun, yorucu iş temposunu ve daha mesai başlamadan çıkış saatinin gelmesini düşünmeye başlıyorsa o çalışma ortamına kendisini ait hissedebilmesinden söz etmek imkansızdır. Çalışanların arasındaki sosyal ilişkinin güçlü olması ve ortama güven duygusunun hakim olması, bireylerin kişisel hırslarını büyük ölçüde bir kenara bırakıp, saygı çerçevesinde ve iş birliği içerisinde yapılan işi sahiplenmesi o ortamdaki aidiyet duygusunu artırır.
Çalışanların sağlam sosyal ilişkiler yürütebilmeleri için tasarımsal açıdan attığımız en önemli adım, ofis içerisindeki katı duvarları yıkıp, şeffaf ve oldukça açık çalışma mekânları yaratmaktır. Takım çalışmasının ve iş birliğinin çok önemli ve efektif olduğu günümüz iş dünyasında, bireylerin bir arada çalışabilmelerine elverişli teknolojik anlamda en güncel sistemlerle donatılmış mekânlar yaratırken bazı işlerin de tamamen herkesten izole sessiz bir şekilde yapılması gerektiğini unutmayıp bireysel çalışmalara olanak sağlayan akustik önlemleri alınmış konsantrasyon alanları tasarlıyoruz.
İnsanlar özel hayatlarında kafa dağıtmak ve sosyal ilişkiler kurabilmek için evleri ve işyerleri dışında üçüncül mekânlara ihtiyaç duyarlar. Hatta sosyalleşmenin yanı sıra tabletlerini ya da laptoplarını alıp bu mekânlarda çalışabilirler. Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte artık insanlar ofislere bile ihtiyaç duymuyor. Dolayısıyla birçok kahve dükkânı ve restoran, çalışma konseptli yeni alanları tasarımsal açıdan mekanlarına entegre etmeye başlamışlardır.
‘Kahve dükkanlarında kahve ve müzik eşliğinde çalışma trendini ofislere taşıyarak çalışanlara aynı ortamı ofis içerisinde sunuyoruz.’
Farklı büyüklüklerde ve konseptlerde kurguladığımız sosyal alanlar, çalışanların rahatlayıp, yoğun tempoları arasında nefes alabildikleri ve diğer insanlarla iletişim haline geçip fikir alışverişinde bulunabildikleri yerler olmalarına ek olarak, bireylerin istedikleri zaman bilgisayarlarını ve kahvelerini alıp çalışmalarına da devam edebildikleri alanlardır.
Çalışan bireylerin ofis içerisinde sosyal ihtiyaçlarını etkili bir şekilde karşılayabilmeleri için, fiziksel ve psikolojik sağlık düzeylerinin yüksek seviyede olması şarttır.
Çalışanların motivasyonunu artırmak ve psikolojik
durumlarını iyi seviyede tutabilmek için, fiziksel sağlık durumlarının da çok
iyi desteklenmesi gerekmektedir. Fiziki açıdan kendini iyi hissetmeyen bir
bireyden mutlu ve pozitif olması beklenemez. Dolayısıyla da böyle bir ortamda
aidiyet duygusunun sağlanmasından söz etmek mümkün değildir.
Doğa’nın insan sağlığı ve psikolojisi açısından mucizevi
etkilerini çok iyi biliyoruz. Bizde doğaya çok büyük saygı duyarak onu asla
tahrip etmeden ofis tasarımlarımıza doğayı entegre ederek tasarımlarımızı
sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştiriyoruz.
Aktif çalışma alanlarını cam kenarlarında konumlandırarak,
doğal gün ışığını en verimli şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Aynı şekilde
mekanik ekibimiz ve danışmanlarımızla iş birliği içerisinde kurguladığımız
havalandırma sistemleriyle de gün boyu solunan havanın temiz bir şekilde mekânın
içerisindeki sirkülasyonunu sağlıyoruz.
Yeşil alanlar hem soluduğumuz havayı hem de zihnimizi temizliyor. Mekân içerisinde yatay ve dikey olarak kurguladığımız yeşil alanlar tasarımlarımızın olmazsa olmazı; mekân’ a farklı bir soluk getirmekle birlikte içerideki havanında kalitesini artırarak çalışanların sağlık durumlarına olumlu etkilerde bulunur. Kendini sağlıklı ve zinde hisseden bireylerin psikolojileri de iyi olmaya meyillidir.
İnsanların güvenlik, aidiyet, amaç sahibi olma, kendisini değerli hissetme gibi temel ihtiyaçları var ve iyi bir çalışma mekânı tüm bunları karşılayabilmeli. Bir ofis tasarlıyorsanız, topluluk hissi ve aidiyeti ön plana alarak, merkeze insanları koymalısınız. Mutlu ofislerin anahtarı burada.